Resen başlatılan soruşturma sonucu açılan kamu davasında, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 2011`de, sanık M.İ`nin eylemini meşru savunma kapsamında gerçekleştirdiğine ve beraatine karar verdi. Mahkeme, suça yardım ettiği gerekçesiyle yargılanan iki sanık ile suçu üstlenme suçundan yargılanan bir sanığın da beraatine hükmetti.
Temyiz üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 1. Ceza Dairesi ise 2014`te davayı usul yönünden bozdu.
Bozma sonrasında yerel mahkeme bu kez, sanık M.İ`nin maktulü haksız tahrik altında kasten öldürdüğüne, diğer iki sanığın suça haksız tahrik altında yardım ettiğine kanaat getirerek, 4 yıl 2 ay ile 12 yıl 6 ay arasında değişen hapis cezalarıyla cezalandırılmalarını kararlaştırdı. "Suçu üstlenme" suçundan yargılanan sanığın da mahkumiyetine karar verildi ancak hükmün açıklanması geri bırakıldı. Yargıtay, yerel mahkeme hükmünü, 11 Ocak 2021`de onadı.
Maktulün yakınları ise kararın kesinleşmesinin ardından Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Davacılar, yakınlarının öldürülmesiyle sonuçlanan olayla ilgili devletin ölüm sebebini ve sorumlularını etkili bir ceza soruşturmasıyla ortaya çıkarıp, makul, ivedilikle yürütülen bir kovuşturma sonucunda yeterli şekilde cezalandırmadığını, açtıkları tazminat davasında kovuşturmanın sonucunun bekletİen mesele yapıldığını, bu durumun adil yargılanma hakkı ile yaşam hakkını ihlal ettiğini ileri sürdü.
Başvuruyu görüşen Yüksek Mahkeme, yargılamanın makul ivedilikle yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul yönünden ihlal edildiğine, başvuruculara net 60 bin lira manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Kararda, olayın 27 Temmuz 2009`da gerçekleştiği, bundan 3 ay sonra şüpheliler hakkında dava açıldığı, kovuşturma evresinin ise 11 Ocak 2021`de tamamlandığı anımsatıldı.
"Gereken hassasiyetin gösterilmediği sonucuna varılmıştır"
Bu hususlar dikkate alındığında, ceza muhakemesinin 11 yılı aşkın sürede tamamlanmasının makul olmadığı sonucuna ulaşıldığı ifade edilen kararda, şu tespitlere yer verildi:
"Somut olayda, yargı sisteminde daha sonra ortaya çıkabilecek benzer ihlallerin önlenmesinde sahip olunan önemli rolün zarar görmesine neden olabilecek şekilde yetkili mercilerce makul ivedilikle hareket edilmeyip, bu konuda gereken hassasiyetin gösterilmediği sonucuna varılmıştır.
Bu hassasiyetin, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve adalete güvenin sarsılmaması açısından azami oranda gösterilmesi gerekir. Açıklanan gerekçelerle Anayasa`nın 17. maddesinde güvenceye alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir."