Pazartesi
32.3 °
Salı
24.5 °
Çarşamba
22.4 °
TEMA Vakfı, Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’nde herkesi biyolojik çeşitliliği
koruyarak doğayla uyum içinde yaşamaya ve bu yönde harekete geçmeye çağırdı.
Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Aldığımız her nefeste, yediğimiz her
lokmada doğanın izleri var. Ancak ormanlarımız, sulak alanlarımız hızla yok oluyor,
denizlerimizde yaşam azalıyor. Doğal alanlarımızı korumak; yaşamak için yaşatmak
zorundayız.” sözleriyle biyolojik çeşitliliğin insan yaşamı için taşıdığı öneme dikkat
çekti.
Biyolojik çeşitliliğin hızla azaldığı günümüzde, tüm teknolojik ilerlemelere rağmen su, gıda,
ilaç, enerji ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarımız için hâlâ doğaya muhtacız. Bu nedenle
doğal varlıklarımızı korumak ve doğayla uyum içinde yaşamak yalnızca bir sorumluluk değil,
aynı zamanda yaşamın sürdürülebilirliği için bir zorunluluk.
İşte bu yüzden, Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 22 Mayıs'ta kutlanan Dünya Biyolojik
Çeşitlilik Günü, biyolojik çeşitliliğin gezegenimiz ve insanlık için taşıdığı yaşamsal öneme
dikkat çekmeyi amaçlıyor. Bu yılın teması olan "Doğa ile Uyum ve Sürdürülebilir Kalkınma"
doğrultusunda TEMA Vakfı, insanlığın doğayla olan ilişkisini yeniden değerlendirmesi ve
doğanın hızla kaybedilen zenginliğine karşı acil önlemler alınması gerektiğini vurguluyor.
Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin yalnızca %17’si tamamlandı
Biyolojik çeşitlilik kaybının gezegenin güvenli sınırlarını aştığını hatırlatan TEMA Vakfı
Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde ciddi bir hayal
kırıklığı yaşandığını ve bugüne kadar yalnızca %17’sinin tam anlamıyla karşılanabildiğini
belirterek, biyolojik çeşitliliğin korunması için "Sorumlu Üretim ve Tüketim, İklim Eylemi,
Sudaki Yaşam ve Karasal Yaşam başlıkları altındaki 41 hedef için artık oyalanma değil, hiç
gecikmeden somut adımlar atma zamanı." dedi.
Biyolojik çeşitliliğin yaşamın temeli olduğunun altını çizen Ataç, "Gıdamızın %80’ini
bitkilerden sağlıyoruz. Hâlâ tıbbi ilaçların büyük bölümü için doğadaki bitkilere ihtiyacımız
var. Ancak bize yaşam veren, bizi yaşatan canlıların yaşam alanları hızla yok oluyor;
habitatlar parçalanıyor, türler yok oluyor. İnsanlığın gezegende baskın tür haline gelmesiyle
birlikte memelilerin %85’inin yok oldu. Son 50 yılda biyolojik çeşitlilik kaybının ise %73’e
ulaştığı bildiriliyor. Bu kayıplar sadece ekolojik açıdan değil, aynı zamanda insan sağlığı ve
gıda güvenliği açısından da ciddi riskler yaratıyor." ifadelerinde bulundu.
Dünya’da son 30 yılda Türkiye’nin yaklaşık 5,5 katı kadar orman alanı yok edildi
Habitat kaybının, biyolojik çeşitlilik kaybının en önemli nedeni olduğunu vurgulayan Ataç,
karasal biyolojik çeşitliliğin %80’ini barındıran ormanların hızla azaldığına işaret ederek
şunları söyledi; "Son 30 yılda dünyada, Türkiye’nin yaklaşık 5,5 katı kadar orman alanı tahrip
edildi. Dünya üzerindeki memeli biyokütlesinin sadece %4’ünün yabanıl türlerden oluşması,
yapılan tahribatının boyutunu açıkça ortaya koyuyor. Günümüzde her 3 saniyede, bir futbol
sahası büyüklüğünde orman yok oluyor ve bu tahribatın %90’ı yeni tarım alanı açmak için
gerçekleşiyor." Türkiye, orman varlığını artıran ender ülkeler arasında yer alsa da ormanların
farklı amaçlarla kullanımına izin veren yasal düzenlemeler, orman habitatlarını parçalıyor. Bu
duruma da dikkat çeken Ataç, "2012–2023 yılları arasında yaklaşık 577 bin hektar orman,
başta madencilik, enerji ve ulaşım olmak üzere define aramak dâhil otuzdan fazla kullanım
amacıyla tahsis edildi." ifadelerini kullandı.
Ülkemizin üç biyocoğrafik bölgenin kesişim noktasında yer aldığını ve yalnızca Türkiye’ye
özgü binlerce türe ev sahipliği yaptığını vurgulayan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
Deniz Ataç, "Türkiye, zengin biyolojik çeşitliliğe sahip ender ülkelerden biri olmasına
rağmen, bu zenginliği korumaya yönelik mevcut korunan alanlar açısından ne yazık ki
yetersiz durumda. Dünya genelinde 2030 yılına kadar karasal ve denizel alanların en az
%30’unun koruma altına alınması hedeflenirken; Türkiye’de bu oran karasal alanlarda
yalnızca %8, denizel alanlarda ise %6 seviyesinde kalıyor. Bu oranlar, dünya ortalamasının
yarısından az.” ifadeleriyle koruma çabalarının mevcut biyolojik çeşitliliği güvence altına
almaktan uzak olduğunu dile getirdi.
Sulak alan türleri %60 oranında azaldı
Diğer yandan, bitki ve hayvan türlerinin %40’ına, balık türlerinin ise %30’una ev sahipliği
yapan sulak alanlar da hızla yok ediliyor. 1700 yılından bu yana Türkiye’nin dört katı kadar,
yaklaşık 3,4 milyon km² sulak alan kaybedildiğini kaydeden Ataç, "Bu nedenle sulak alanlara
bağlı türlerin %25’inin nesli tehlike altında. 1970’ten bu yana sulak alan türlerinin
popülasyonu %60 oranında azaldı. Bu yok oluşun başlıca nedenleri yeni tarım alanları açma
çabaları ve aşırı sulamadır." şeklinde konuştu. Ataç, iklim değişikliğinin biyolojik çeşitlilik
kaybını derinleştiren bir diğer önemli etken olduğunu söyleyerek, "1,5 °C’lik küresel ısınma
durumunda mercan resiflerinin %90’ı, 2 °C’de ise %99’u yok olabilir. Bu yalnızca deniz
yaşamı değil, tüm ekosistem dengesi ve insanlık için geri dönülemez sonuçlar doğurur."
uyarısında bulundu.
Her yıl 20 milyon hektar tarım arazisi bozuluma uğruyor
Yalnızca yeni açılan tarım alanlarının değil, mevcut tarım arazilerinin de bozulduğunu
söyleyen Ataç, "Günümüzde ormanlar ve sulak alanlar, tarım alanı açmak amacıyla büyük
ölçüde yok edilirken; mevcut tarım arazileri de sürdürülebilir olmayan uygulamalar nedeniyle
hızla verimliliğini kaybediyor. Her yıl yaklaşık 20 milyon hektar tarım arazisi; erozyon, yanlış
arazi kullanımı, aşırı sulama ve kimyasal girdiler nedeniyle bozuluma uğruyor. Bu durum
yalnızca toprağın sağlığını değil, aynı zamanda içerisindeki biyolojik çeşitliliği de tehdit
ediyor. Ayrıca, kentsel atıkların yanı sıra aşırı kimyasal gübre ve pestisit kullanımı, denizlerde
yaşamın tamamen sona erdiği ‘ölü zonlar’ın oluşmasına yol açıyor. Marmara Denizi, bu
sorunun en çarpıcı örneklerinden biri olarak karşımızda duruyor.” değerlendirmesinde
bulundu.
Sürdürülebilir yaşam için ortak sorumluluk almalıyız
İnsan faaliyetlerinin doğa üzerindeki tahribatını somut verilerle ortaya koyan Deniz Ataç,
“Bilmeliyiz ki doğada, biz insanlar dışındaki tüm canlıların bir işlevi var ve yaşamımız
onların varlığına bağlı. Bu noktada insanlar, hiç şüphesiz doğaya en büyük etkiyi yapan ve
aynı zamanda akılcı kararlar alabilme kapasitesine sahip canlılar. Bu nedenle aklın yolundan
ilerlemeli, kendimizi dünyanın sahibi olarak değil; tüm canlılarla paylaştığımız bir yaşam
alanının parçası olarak görmeliyiz. Devletler de bu anlayışı mevzuatlarına yerleştirmeli;
korunan alanları artırmalı ve ekosistemlerin işleyişine zarar veren uygulamalardan
kaçınmalıdır.” dedi.
Ataç, sürdürülebilir yaşam ve biyolojik çeşitliliği korumak için "Kurucu Onursal
Başkanlarımızın bu konudaki sözleri bugün de bizlere yol gösteriyor. Merhum Kurucu
Onursal Başkanımız Toprak Dedemiz Hayrettin Karaca’nın dediği gibi, ‘İhtiyacımız kadar
tüketelim, bize yaşam sunanları yaşatalım.’ Yine merhum Kurucu Onursal Başkanımız,
Yaprak Dedemiz A. Nihat Gökyiğit’in her zaman vurguladığı gibi, ‘Evrenin o akıl almaz
düzenini dengede tutan, biyolojik zenginliktir.’ TEMA Vakfı olarak A. Nihat Gökyiğit
Biyolojik Çeşitlilik Projesi ile ülkemizdeki biyolojik çeşitliliğin korunmasının hayati önemini
bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.” sözleriyle herkesi ortak sorumluluk almaya davet etti.
Biliyorsun, Sorumlusun!
Aksaray
26.05.2025
9356,04%-1,26
38,96% 0,15
44,08% 0,52
4208,98% 0,15
6724,71% 0,00
Meteoroloji'den 38 İl İçin Sarı Uyarı: Sağanak ve Fırtınaya Dikkat
Aksaray’da gerçekleştirilen uluslararası yerel yönetimler toplantısında, iklim değişikliği ve kuraklık konularında önemli analiz ve görüşler ele alındı. Toplantıdan çıkan sonuçlar, Aksaray’dan uluslararası bir deklarasyon olarak k
Aksaray’da Çeşmelerden Akan Suya Güven Başladı: Başkan Dinçer’in Müjdesi Vatandaşları Sevindirdi
Tuz Gölü’nde Kuraklık Alarm Veriyor: Flamingoların Cenneti Artık Eskisi Gibi Değil
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.