EĞİTİMCE RÖPORTAJ -8L-

26 Ocak 2022 / Hatay - Belen Hatay’dan 72 yaşında emekli sınıf öğretmenimiz

Haberi Sesli Oku
Anahtar Kelimeler: EĞİTİMCE RÖPORTAJ --
Anahtar Kelimeler: EĞİTİMCE RÖPORTAJ --

Ağaçören’de 150 Kiloluk Domuz Avlandı

Ağaçören’de 150 Kiloluk Domuz Avlandı: Köylüler Hatıra Fotoğrafı Çektirdi

Karayolları Bölge Müdürü Gökhan Köroğlu İlçede Yol Çalışmalarını İnceledi

Karayolları Bölge Müdürü Gökhan Köroğlu İlçede Yol Çalışmalarını İnceledi

Vali Kumbuzoğlu Tüm planlamalarımızı yaptık kışa hazırız

Aksaray Valisi Mehmet Ali Kumbuzoğlu başkanlığında ağır kış şartları ve karla mücadele hazırlık çalışmalarına yönelik toplantı yapıldı.

Vali Mehmet Ali Kumbuzoğlu’ndan 24 Kasım Öğretmenler Günü Mesajı

Vali Mehmet Ali Kumbuzoğlu’ndan Öğretmenler Günü Mesajı

-
26 Ocak 2022 / Hatay - Belen
Hatay’dan 72 yaşında emekli sınıf öğretmenimiz aynı zamanda şahsımı yetiştiren sınıf öğretmenim rahmetli Safiye Çelen’in eşi Osman Çelen (OÇ) öğretmenimiz ile eğitim ve sınıf öğretmenim üzerine röportaj (*)

SY: Osman öğretmenim bu röportajı uzun süredir yapmayı sizinle ve beni yetiştiren öğretmenim ile öğretmenlik tecrübelerinize dair sohbet etmeyi planlamıştım. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
OÇ: Ben Osman Çelen, emekli sınıf öğretmeniyim. 1950 yılında Hatay ilinin Payas kasabası Çağlalık köyünde doğdum. Ben doğmadan önce ailemiz ekonomik sebeplerden Payas’a taşınmış. Eğitim hayatına bazı zorunlu nedenlerden dolayı akranlarıma göre biraz gecikmeli başladım. Direttim ama rahmetli babam pek taraftar olmadı. Önce okula giden arkadaşlarıma öykünüp, yardımlarını da alarak, evde okuma yazmayı öğrendim, kendimi geliştirdim. Sayıları biliyordum ama matematikte çarpma ve bölme gibi işlemleri öğrenemedim. Öğretmene ihtiyacım vardı. Babam anayola yakın bir yerde dükkân açmıştı.  O zaman yayladaydım ve elimde dört tane kekliğim vardı. Elimde büyütüyordum, evcilleştirmeye çalışıyordum. Kekliklerden biri evcilleşmişti. Babam bu kekliği dükkânına götürmüştü. Keklik, Necmi Altun isminde bir öğretmenin dikkatini çekmiş. Keklik hoşuna gittiğinden ona gözünü dikmiş. Ağabeyime bu keklik kimin diye sormuş ve buna ne istiyorsa ücretini verip alacağım demiş. Ağabeyime sen onu getir henüz ehlileşmemiş olanı götürüp, satabilirsin, dedim. Babam beni çağırtmış, yayladan inip, babamın dükkânına gittim. Sanırım babam artık beni okula göndermeye niyetlenmiş ama benim emsallerim ikinci, üçüncü sınıf olmuş. Necmi öğretmen de gelmiş, kekliği seviyordu. O sırada Necmi öğretmenin dikkatini çekmişim. Babama bu çocuk kim dedi. Babam benim oğlum dedi. Necmi öğretmen, okula gidiyor mu dedi. Babam, gitmiyor ama okuma yazması var, dedi. Bana bir iki matematik sorusu sordu cevapladım. Babama sen bu çocuğa karışma, okula gitsin, dedi. Böylece Necmi öğretmenin sayesinde okula başlamış olduk.
SY: Yani keklikleriniz sizin Necmi öğretmenle tanışmanıza ve okula gitmenize sebep olmuş.
OÇ: Aynen öyle oldu. Okulumuz Fahrettin Altay İlkokulu ve müdürümüz Yemliha Bülbül idi. Müdür, kaydımı yaptı ve birinci sınıfa Necmi öğretmenin sınıfında başladım. Öğretmen benim okumamı yazmamı gördü. Okumada dördüncü sınıf seviyesindeydim. Yazım biraz gelişmesi gerekiyordu. Bir de matematikte bazı işlemleri öğrenmem gerekiyordu. Öğretmen bir hafta içinde bunlara katkı verdi ve seviyemin iyi olduğunu herkese yaydı. Müdür benim seviyemi belirlemek üzere bir komisyon kurdu. Komisyon bana sorular sordu, ben cevapladım. İkinci sınıfları okutan Recep Akyol öğretmen de merak etmiş. Biz de görelim bu çocuğu demiş. Recep öğretmen bana dördüncü sınıf Türkçe kitabından bir parça okuttu ve bana bundan ne anladığımı sordu. Anladığım şekliyle özetini anlatmaya başladım. Toplam ve çıkarma işlemi sordu, onlara da cevap verdim. Zorluğum çarpma bölmedeydi. Bana senin seviyen dördüncü sınıf ama seni benim ikinci sınıfa alacağım dedi. Beni kendi sınıfına gönderdi. O anda resim dersiymiş. Bana da resim çizmemi söyledi. Sınıfımızda her derste iddialı bir öğrenci vardı. Kendime bu arkadaşımı rakip seçtim ve onu geçmeye karar verdim. Dönemin ortasına geldiğimizde okumada o arkadaşımızdan daha iyi seviyedeydim. Matematikte ise başa baş yarışıyorduk. Recep öğretmenim sınıfın iddialı öğrencilerine gönüllü ders verirdi. Matematikten bana katkı verince dönem sonunda arkadaşımızın her yönüyle önündeydim. Dördüncü sınıfta Antep’ten Hanifi Uzunoğlu diye bir arkadaşımız gelmişti. Sonradan kendisi beden eğitimi öğretmeni olmuştu. Hanifi’nin Türkçesi iyi değildi ama Matematikte müthişti. Bu defa onunla iddialı bir yarışa girdik. Hanifi her soruya daha pratik cevap veriyordu. Recep öğretmenimiz bizleri bazen dışarı etkinlikleri için bahçeye çıkarırdı. Orada beşinci sınıfların öğrencilerini çağırır, aynı soruları hem onlara, hem bizlere sorular sorar ve onlarla bizi mukayese ederdi. Daha sonra Payas Belediye Başkanı olan Özkül Çolak, MEB başmüfettişi olan Tevfik Yücel beşinci sınıftayken bizim sınıftaydı. Onlar köylerden diploma almaya gittiler. Ben de gidip Çağlalık köyünden diploma alayım, dedim.
SY: Neden köyden diploma almak istediler?
OÇ: Hepimizin gayesi yakınımızdaki Haruniye (Düziçi) İlköğretmen Okuluna gitmekti. Beldenin kontenjanı sınıflıydı. Recep öğretmen buradan benim gıyabımda Haruniye İlköğretmen Okuluna bir mektup yazıyor. O sene zaten belde olan yerden bir tek ben gidebilmiştim bu okula. Normalde köyden alıyorlardı. O sene Payas’tan biz dört kişi sınava girmiştik. Üç kız arkadaşım ve ben. Kızlardan biri Necmi öğretmenin kız kardeşiydi. O köyden diplomasını aldı. Kilis Kız İlköğretmen Okuluna girdi. Diğer iki kızı olmadılar. 
SY: Öğretmenim Haruniye kısmında girişte sınav yapıldı mı?
OÇ: Evet hem yazılı hem de sözlü sınav yapıldı. İsmini unutmadığım İsmail Narlı ve diğer öğretmenlerim sorular sordular. Matematikten, harita bilgisinden, vücudumuz ve organlardan. Hepsinden başarılı olmuştum ve öğretmen okulunda sınava girenler arasında birinci Andırından Ahmet Gök isminde birisiydi, ben ise ikinci sırada kazanmıştım. Sınavdaki başarıyı Recep öğretmene ve eğitim anlayışına bağlıyorum. Bize boş vaktinde ve sınıflarda ekstradan kurs verirdi. Beni Recep öğretmenim Haruniye’ye bizzat kendisi götürmüştü. Orada üst sınıflarda okuyan kardeşi Hüsamettin Akyol’a emanet etti. Bugün bu mesleğe gelmişsem ve bu meslekten doymuşsam bunu Recep öğretmene borçluyum. Allah ondan razı olsun kendinden.
SY: Okul hayatı nasıl geçti, dersleriniz nasıldı?
OÇ: Okul altı yıllıktı. Hiçbir aksama olmadan başarıyla bitirdim. Recep öğretmenim bizleri o kadar donanımlı yetiştirmiş ki, ondan aldığımız temel bilgilerle öğretmen okulunun ilk üç sınıfında hiçbir zorlukla karşılaşmadım. Dördüncü sınıfta yeni dersler eklenmişti; Fizik, Kimya gibi. Bu yeni dersler biraz düşük geldi. Yani beşlik sistemde dört düşmüştü. Yalnız bu sınıfta 29 Ekim bayramında unutamadığım bir anım oldu. Cumhuriyet Bayramında üç dört günlük tatil var. Ama eve gitmemize izin verilmiyor. Ben bizden sorumlu sınıf başkanına bizi idare edebildiğin kadar idare et dedim. Tamam dedi. Ben çektim memlekete yani Payas’a geldim. Maraşlı bir öğretmenimiz vardı. Çok dikkatli biriydi. Elindeki listeye göre karşılaştırma yaparken bizim yokluğumuzu tespit etmiş. 
SY: Okul mevcudu ne kadardı o tarihte? Ne kadarı bu yolu seçmişti?
OÇ: Binin üzerinde öğrenci vardı. Firar eden öğrenci ise yüz kişi civarındaydı. Ben dâhil memlekete firar eden yüze yakın arkadaşımızın ailesine tebligat gönderdiler. Tatil dönüşünde soruşturma başladı. Bizleri yemekhanenin salonda topladılar. Biz bahane üretmeliydim. Kışa gireceğimizi, kışlık elbisemizi ve ihtiyaçlarımızı ailemize tedarik ettirmek için gittiğimizi söyledim. Aileme de öyle tembih etmiştim. Bize sizi bu işe yönlendiren birisi var mı diye sordular. Hayır, tamamen kendi başımıza ve kendi kararımızla gittik, dedim. Herhangi olumsuz bir durum, cezai işlem olmadı.
SY: Öğretmen atanabilmeniz için herhangi bir sınava tabi oldunuz mu?
OÇ: Evet, mezun olmadan önce genel bir sınav yapılıyordu. Biz yatılı son sınıftaki iki yüz kişi ve liseden gelenlere tanınan hakla dışarıdan öğretmen olmak için gelen sekiz yüz kişi de bu sınava tabi tutulmuştu. Hatta hatırlıyorum, bizden önce dışarıdan liseden gelenler kendilerine ayrı bize ayrı bir sınav yapılıyor, bizleri eliyorlar diye bakanlığa şikâyette bulunmuşlar. Bunun üzerine hepimizi beraber sınav yaptılar. Lisenin öğrencileri psikoloji, sosyoloji vesaire gibi derslerde bizden daha başarılıydılar. Yanımda oradan gelen kızlar vardı. Onlar bana sınavda yardımcı olmamı istediler. Ben de yardımcı olamam dedim. Bakabilirsen kendin bak, dedim. Gözetmen tarım öğretmenimizdi, kızların bu halini fark etti ve beni aralarından kaldırdı.
SY: İlköğretmen okulunda farklı unutamadığınız anılar var mı?
OÇ: Birgün müzik dersinden mandolin çalmadan sınav olacağız. Ses yoktu, mandolin çalmamız gerekiyordu. Sabah erken kalktım, tıraşımı oldum. Yatakhaneye geri döndüm. O esnada bir arkadaşım yanımdan geçerken elime çarptı ve tıraş bıçağı parmağımı kesip derine işledi. Revire gittik. Pens atılıp, atel takıldı. Böyle parmakla sınav yerine gittim. Hocalardan biri tersti. O esnada ona telefon geldi ve dışarıya çıktı. İsmim okundu, içeri girdim. İçerideki Hasan öğretmen elimin parmağını gördü. Ne biliyorsan onu çal dedi. Sanırım öğretmen marşıydı. Çalıyorum, tam nota o parmağa gelince olmadı. Hasan öğretmen tamam tamam, yeterli dedi. Nota bilgisi ve müzik alanında sorular sordu. O ters olan öğretmen geliyordu, kapıda karşılaştık. Hasan hocaya Osman bu sınıflarla mı girecekti dedi. Hasan öğretmen de adam gazi olmuş, soruları da bildi, biraz da mandolin çaldı, başarılı not verdim, tamamdır, dedi. O yaz temmuzda mezun olduk. Dilekçe verip üç yer seçmemiz gerekiyordu; Mersin Adana ve Hatay’ı yazdım.
SY: İlk öğretmenliğinize hangi okulda, hangi tarihte atandınız?
OÇ: 1969 yılında mezun olmuştum. Göreve başladığım yıl 1969-1970 eğitim öğretim yılıydı. Yayladaydım, bir haber geldi. Antakya’da kura çekilecekmiş. Payas’a indim. Sabah Antakya’ya gittik. Gelenlerin çoğu Haruniye’den arkadaşlardı. O tarihte şansımdan Hatay’da er öğretmen çokmuş. Askeriye bunları geri alınca Hatay’ın öğretmen açığı oluşmuş. Beni ilk olarak İskenderun, Belen, Bakras’a atadılar. Haritadan bakarak bulduk okulu yerini. Göreve başladım, iki sene zorunlu, iki sene de asker öğretmen olarak 1974 yılına kadar bu köyde çalıştım. Bu tarihten sonra rahmetli Safiye öğretmenin ile nişanlandık.
SY: Safiye öğretmenim ile nasıl tanıştınız?
OÇ: Safiye öğretmen o zaman Rabat’ta çalışıyordu. Ali Ağabey’im kayınvalidesi görmüş,  bana Erzinli Safiye öğretmenden bahsetti. İki defa tanışmak için gittim ama mesaiye yetişemediğim için görüşemedim. O günlerde Safiye öğretmenin dedesi vefat etmiş. Onun oğlu Demir-Çelik Fabrikasında çalışıyor. Bizim evde oturuyor, bana dedesinin cenazesi nedeniyle Erzin’de olacak dedi. Böylece dedesinin cenazesi esnasında tanışmış olduk. Kardeşi Fikri ile tanıştık. Ama kayınbiraderim Fikri nişanlanma sürecinde bizim ekonomik şartlarımızdan dolayı karşı buna çıkmış. Kayınvalidem ise ben zengin yerden evlendim, benim kızım mutlu olsun yeter, demiş. Bu sözün üzerine ben peşini bırakmadım. Amcalar da karşı çıkıyor ama Safiye öğretmenin dayısı Payas Belediye Başkanı sınıf arkadaşım Özkül Çolak’tan sormuş. Belediye başkanı benimle ilgili güzel değerlendirmelerde bulunmuş. Dolayısıyla Safiye öğretmenin dayısı ağırlığını koydu, ikisi de öğretmen geçinir giderler dedi ve biz evlendik. O sırada Safiye öğretmen becayişle (karşılıklı görev yeri değiştirme) Erzin’in Gökdere köyüne atandı. Sonra eş durumundan Yeniyurt köyünde öğretmenlik yapmak için istek yaptık. Ama 1976 senesinde Payas Şehit Çevik İlkokuluna tayini çıkan bir öğretmen aramış taramış kiralık ev bulamamış. Bize geldi, siz buralısınız, becayiş yapabilir miyiz dedi. Tamam dedik. Bizden evrakları aldı. Demek ki işi hızlandıracak tanıdıkları da vardı, önce Payas Şehit Çevik İlkokuluna benim tayinim, ardından Safiye öğretmenin tayini gerçekleşti. Biz de uzun süre ev bulamadık. Çok zor şartlarda kendi evimizi yaptırmaya çabaladık. Evin inşaatı tamamlanmış, ama kapı ve pencereler henüz takılmamış. Hem inşaat devam ediyor, hem de o evde kalıyoruz. Hatta pencerelerimiz naylonlu şekilde bir sene kadar devam ettik. 
SY: 1976 yılında Payas Şehit Çevik İlkokulunda öğretmenliğe başladığında Safiye öğretmenin ilk öğrencileri bizler olduk.
OÇ: Evet, sizlerdiniz. İkimize de birinci sınıfı vermişlerdi. Benim ikinci sınıftan sonra müdür yardımcısı oldum. Hasan Aksel okulun müdürlüğüne bakıyordu. On iki eylül ihtilalından sonra ben idareciliği bıraktım ve tekrar sınıf öğretmenliğine devam ettim. O zaman ilkokullar beş yılda bir mezun veriyor. Ben iki devre mezun ettim. Üçüncü devreye başlayıp ikinci sınıfa devam ederken Safiye öğretmeniniz hastalandı. Böyle bir sene sabah Adana’ya tedaviye gidiyorum, öğleden sonra gelip okulda derse giriyorum. Safiye öğretmenin hastalığı bizi çok etkiledi. Bir yıl sonra emekli olmak zorunda kaldım. 
SY: Burada Safiye öğretmenimin nasıl bir öğretmen olduğunu sormak istiyorum. 
OÇ: Görevine çok sadık, hatta bu hususta benden daha titiz, idealist bir öğretmendi. Hem evin işlerinde, hem okulun işlerinde dört dörtlüktü. Çalıştığı ortamda kimsenin ondan bir şikâyeti olmazdı. Sizi okuturken Safiye öğretmenin annesi vefat etmişti. Bu ölüm onu çok etkiledi. Annesi vefat ettiğinde dört kardeşi bekârdı. Kendisinden fedakârlık yaparak tam bir yıl okuldan çıkıp, doğruca Erzin’e gidip o eve çeki düzen verdi. Safiye öğretmen çok hassas biriydi. Öğrencilerin karşısında giyimimize kuşamımıza çok dikkat ederdik. Çünkü onlar bizi örnek alıyor, nasıl giyindiğimizden, nasıl bir tutum içerisinde olduğumuza kadar. Hiç unutmam mezunumuz olan öğrencilerden Aytekin Tümen kendisi de öğretmen oldu, bunu şöyle dile getirdi; öğretmenim sizin en beğendiğimiz yönünüz her ikinizin çok güzel ve şık giyinmenizdi, derdi. Biz sırf bu amaçla nerede bulursak oraya gider, öğrencilere örnek olsun diye giyime özen gösterirdik. Bazen il dışına gidip elbise aldığımız olurdu. Safiye öğretmen çok güzel öğrenciler yetiştirdi. İçerisinde doktoru, avukatı, öğretmeni, mühendisi var. Bakın siz akademisyen oldunuz. Sizlerin hepsinizle ayrı ayrı gurur duyardı. Geldiğinizde mutluluğu artardı. Safiye öğretmen aynı zamanda iyiliksever kişiliğe sahipti. Öğrencilerine sahip çıkardı. Onlara verdiği ödevler hep bilgi ve görgülerini artırmaya dönüktü. Buraların sosyo-ekonomik durumunu bilirsiniz. Sınıf dışı etkinlikler eğitsel çalışmalar yaptırırdı. Hayat tecrübesini öğrencilerine yansıttı. 
SY: Her zaman hayırla yad ederim. Bizim bu günlere gelmemizde en büyük şansımız Safiye öğretmen gibi bir öğretmenimiz olmasıydı. Bize el becerisi sağlayıcı, araştırıcı konular verirdi. Evine soru sormak için rahatça gidebilirdik. Bize sorumluluk verirdi. Her akşam dünyadan haberdar olmamız ve olan bitene ilgili olmamız için TRT haberlerini takip etmemizi ve ertesi gün ilk derste sınıfta anlatmamızı isterdi. 
OÇ: Evet, çok yönlü birisiydi. 2012 yılında amansız hastalığa yenik düştü. Daha böyle bir insan bu dünyaya gelmez diye düşünüyorum. Ailesi de kültürlü, yardımsever bir aileydi. Sizin okuduğunuz sıralarda Samet Yalnız isimli bir ilköğretim müfettişi gelmişti. Safiye öğretmenin babası Halil Çelen’in Samet müfettişe büyük iyilikleri dokunmuş. Bizden kimlik bilgilerini aldığında soy isminden dolayı kayınpederin Halil Çelen’in neyi olduğunu soruyor. Safiye öğretmen de babam olur diyor. Samet müfettiş duygulanıyor, gözleri yaşarıyor. O gün Safiye öğretmeni teftiş edemedi. Daha sonra dersine girip, rehberlik etmiştir. Samet müfettiş çok mükemmel birisiydi. Diyebilirim ki öğretmenliğin inceliklerini ondan öğrendim. İyi bir rehberdi. Milli eğitime büyük katkıları olmuştur. 
SY: O dönemlerin hatırınızda kalan anılarından anlatır mısınız?
OÇ: 1977 yılında hakkımızda bir şikâyetten dolayı kısa süreli İskenderun’a sürgün edildim. Payas’a tekrar gelmek için çok uğraştım. Düşünün verdiğiniz dilekçe bile mürürü zamana (zaman aşımı) uğrasın diye sümenaltı ediliyor. Sağolsun lisede sizin de hocalığınızı yapan Hasan Kaya’nın çok desteğini gördük. Orada Payas’a gelen bir öğretmenle becayiş yaptık. Böylece doğan mağduriyetimiz giderilmiş oldu. Sınıfımda Ceyhan’lı bir öğrencimiz vardı. Çok çalışkan bir öğrencimiz vardı. Son sınıfta dersleri kötüleşmeye başlamıştı. Tenefüste arkadaşlarını çıkardım sen kal bakalım, senin bir derdin var, dedim. Çocuk hıçkıra hıçkıra ağladı. Yüzünü yıkattım. Anne baba arasındaki tatsızlıklar çocuğa yansımış. Anne baba ayrılmanın arifesine gelmişlerdi. Elimizden geldiğince yakın ilgi gösterdik. O öğrencimiz de öğretmen oldu. Bir de okulumuzda bir hırsızlık vakası oldu. Her çocuk aynı fıtratta değil. Aysel öğretmenin çantasından aşırma yapmış. Tespit ettik, ağladı. Gariban bir çocuktu. Ama bu türden vukuatları çoktu. Araştırdık ailede büyük problemler var. Aile kendi problemlerini aşamadığı için bu çocuklarla ilgilenmemiş. Öğretmenlik böyle bir şey. Her öğrenci farklı bir dünya. Hepsinin hayattan beklentisi farklı. Hayata dair kaygıları, karşılaştığı zorluklar farklı. Siz bulup, keşfedip, çözmek zorundasınız. Diğer bir hatıramız da şudur; Kozludere’den Mehmet isminde bir öğrencimiz Haruniye İlköğretmen Okulunu kazandı. Ama okul kaydına geç kalmış. Annesi geldi durumu izah etti. Bunu halledin diye yalvarıyor. Çocuk çok gariban birisi. Kendi öğrencilik yıllarım gözümün önüne geldi. Derste sorardım öğrencilere kim ne olmak istiyor diye. Bu çocuk ben öğretmen olmak istiyorum derdi. O dönem Haruniye İlköğretmen Okulunda öğrenci işlerine matematik öğretmenimiz İsmail Narlı bakıyormuş. Ben öğrencimiz Mehmet için İsmail hocaya vermek üzere durumunu anlatan bir mektup yazdım. Doğrudan bu mektubu İsmail hocaya vereceksin dedim. İsmail hoca sen Osman hocaya dua et. Yerine başkasını alacaktık, demiş. O çocuk sonra Almanca öğretmeni oldu, ama sınıf öğretmeni olarak görev yapıyor. İki üç sene önce öğretmen lokalinde geldi elime sarılıp, öptü. 
SY: Siz de Recep öğretmen gibi öğrencilerinize sahip çıkmışsınız.
OÇ: Evet. Aynen öyle oldu. Sahip çıkmak, elinden tutmak lazım, bir hayat kurtulursa toplum bir insan kazanmış olur.
SY: Tecrübeli bir öğretmen olarak yeni öğretmenlere, öğretmen adaylarına ne önerirsiniz?
OÇ: Mesleğini ve çocukları sevmeliler. Vicdanlı olmalılar. Ders disiplinini hiçbir zaman elinden bırakmasınlar. Derslerine mutlaka hazırlıklı gidecekler. Duruşuyla örnek olmalıdır. Ben yirmi beş yıl öğretmenlik yaptım. Hep ilk günkü heyecanla mesleğimi icra ettim. Bu mesleğin onurunu korumalıdır. Gece geç vakte kadar uyumayıp, farklı meşgalelerle uğraşıp, ertesi gün dersi etkisiz hale getirmemelidir. Zinde olmalıdır. Öğrenciler sizde o enerjiyi görmelidir. Okumayı sevmeli ve öğrencilerine sevdirmelidir. Sanatsal faaliyetlere, eğitim etkinliklerine önem vermelidir. Öğrencilerini sosyo-ekonomik anlamda iyi takip etmeli, ezilmemeleri için yanında olduğunu hissettirmelidir. Unutmam bir öğrenci vardır, kantinin girişinden bakar geri dönerdi. Onun parası olmadığından canının çektiği şeyi alamadan döndüğünü bilirdik. Sorardık neden almadın diye. Boynunu bükerdi. Şakayla karışık cebini yoklarken para koyardık. İşte var paran derdik. O da yok öğretmenim siz bırakmışsınız derdi, gider gönlünün çektiğini alırdı.
SY: Ülkeyi yöneten yetkili bir isim olsaydınız, ne yapmayı düşünürdünüz?
OÇ: Öncelikle şunu söyleyeyim. Adalet bakanlığına bir hukukçu atanır, sağlık bakanlığına bir sağlıkçı atanır, Milli Eğitim Bakanlığına bu işin tecrübeli öğretmenini atardım. İkincisi eğitimin üzerinden siyasetin eli çekilmelidir. Şimdi sendikalarında eli var. Oysa öğretmen hür, demokrat olabilmeli. Kendisi fikirlerini hür ifade edemiyorsa, demokrasi kültürünü öğrencilerine nasıl kazandırabilir. Yukarıda anlattım; birisi hakkınızda şikâyet yapıyor, görev yeriniz değiştiriliyor. Ben siyaseti okula karıştırmazdım. Bir diğer husus öğretmenin sosyal statüsü ve itibarı. Bu insanlar öğrencilerin rol modelidir. Kendine has bir hayat standardı olabilmelidir. Ayrıca öğretmenin öğrenci ve toplum karşısındaki itibarı zedelenmemelidir. Eskiden bir Alo 147 hattı vardı. Öğretmenler sudan bahanelerle soruşturma geçiriyordu. Bu türden kimlik örseleyici durumlara kesinlikle yer ve izin vermezdim. Meslek öncesi öğretmenlik uygulamasına önem verirdim. Biz rehberliği ilk orada gördük. Plan yapmasını orada öğrendik. Onarlı gruplar halinde okula gidilirdi. Son bir husus olarak öğretmen olacaklar için eğitim fakülteleri öncesinde öğretmen okullarını yeniden açmak isterim. Öğretmen adayları temelden sıkı bir disiplin içerisinde yetişmelidir. Öğretmen olacak çocuklara temel bilgi ve beceriler kazandırılmalıdır. Sınıfında yapılacak en küçük işi okulun hizmetlisinden bekliyor. Kendisinin eli bir şeye dokunmuyor. Öğretmenlerin meta kavramını öncüllemesini doğru bulmuyorum. Öğretmen öğretmenliğini yapmalı, tali işlerle, farklı gelir kaynağı oluşturma çabaları içerisine girmemelidir. Okullarda disiplin anlayışı gözden geçirilmelidir.
SY: Öğretmenler için öğrencilerinden güzel haberler almak güzeldir. Onların mezuniyet sonrası vefa duygusu gereği ziyaret etmeleri. Bu hususta neler söylersiniz? 
OÇ: Hem bulunduğumuz mahalde karşılaştığımızda gelip, öğretmenim diye sahip çıkmaları, halimizi hatırımızı sormaları, hem de uzaktan da olsa arayıp telefonla görüşmeleri bizleri mutlu ediyor. Bazen sizin öğrenciniz olmasa bile aynı çatı altında aynı kültürden nasiplenmiş olanlarda gördüklerinde sahip çıkıyorlar. Birgün İskenderun SSK’da işlerim var. Bir öğrencimiz geldi elime sarıldı. Hatırlayamadım. Bizim Aysel öğretmenin öğrencisiymiş. Sınıf öğretmenliğinde öğrencilerle aramızda böyle bir bağ var. Öğrenci öğretmeni, öğrenci öğretmeni tanır. Samandağı’ndan bir kadın her bayramda arar. Kızım ben seni çıkaramıyorum, dedim. Zihnimde onu hatırlatacak belirgin izi kalmamış. Kusura bakma dedim. Yaşanan anılardan anlatınca çıkarıyorsunuz. Sizlerin hayata tutunup, güzel yerlere gelip, bu vatana hizmet etmesi en büyük gurur kaynağımız. 
SY: Osman öğretmenim bize zaman ayırdığınız, öğretmenimle ilgili öğretmenlik ile paylaştığınız anılar için teşekkür ederiz.
OÇ: Biz teşekkür ederiz. Sizleri görmek bizi memnun etti, çalışmalarınızı takip ediyor, sizlerle gurur duyuyoruz.
-----------------------------------
(*) Röportaj: Prof. Dr. Süleyman Yılmaz, ASÜ Eğitim Fakültesi



Haber Editörü

Ayşe ALP

Haberi Sesli Oku
Vista Prime, konut, ofis ve ticari faaliyetleri kamusal bir düzlemde bir araya getirir.

İlginizi Çekebilir


17.2°

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.