17 Ağustos 1999…
Saat 03.02…
Gecenin sessizliği, 45 saniyelik bir ömür gibi geldi milyonlarca insana. O kısa zaman diliminde sadece binalar yıkılmadı; hayatlar paramparça oldu, aileler parçalandı, hayaller yerle bir oldu.
Marmara’yı vuran büyük deprem, Türkiye’nin belleğine kazındı.
Bugün üzerinden 26 yıl geçti. Yıllar geçmiş olsa da acı hâlâ taze, kayıplar hâlâ yüreklerde. Yaklaşık 18 bin insanımızı kaybettik, yüz binlercesi yaralandı, milyonlar evsiz kaldı.
Gözlerimizin önünde yükselen enkaz yığınları, sadece fizikî yıkımı değil, hayatların bir anda alt üst oluşunu da gözler önüne sermişti.
17 Ağustos, sadece kaybettiğimiz canları anma günü değil; aynı zamanda ders alma günü.
Depremin acı bilançosu, bizlere afet bilincinin önemini öğretti.
Binaların dayanıklılığı, şehir planlamasının doğruluğu, erken uyarı sistemlerinin etkinliği… Hepsi, hayat kurtarmanın anahtarı.
Bu acı, her birimiz için bir uyarı, bir hatırlatma: Afetler gelmeden hazırlık yapmak zorundayız.
O geceyi yaşayanlar için 45 saniye, bir ömür gibi hissettirdi. O kısa süre içinde hayatta kalmak için verilen mücadele, kayıpların yarattığı boşluk ve belirsizlik,
Türkiye’nin kaderine derin izler bıraktı. Bugün bizler, o acıyı unutmadan, kayıplarımızı rahmetle anarak ve dersler çıkararak yaşamımıza devam ediyoruz.
Allah, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın ruhlarını şad etsin, geride kalanlara sabır versin. Ülkemizi ve milletimizi her türlü afetten korusun.
Ve bize, yaşanan acılardan ders çıkarma bilincini, dayanışmayı ve hazırlığı nasip etsin.
17 Ağustos, sadece bir tarih değil; acıyı, kaybı, dersleri ve umudu hatırlatan bir hatırlatıcıdır.
Unutmayalım ki, hatırlamak ve hazırlıklı olmak, gelecek kuşaklar için yapabileceğimiz en değerli mirastır.