CHP, CHP'ye darbe yaptı.
CHP'liler arasındaki yolsuzluk savaşı yüzünden kaybeden ne yazık ki Türkiye oluyor.
İnsanların sokağa çıkmasıyla birlikte marjinal grupların güvenlik güçlerimize saldırması, İmamoğlu’nun cezaevine girmesinden çok daha vahim bir sonuç.
Liderlerin taşkınlıkları yüzünden ülkemiz yeniden kaosa sürükleniyor.
Keşke bu olaylar yaşanmasaydı. Keşke polise saldırılmasaydı, devletin malına zarar verilmeseydi.
Keşke baltayla güvenlik güçlerine saldıranlar olmasaydı. O zaman, davalarında haklı olanlara medya olarak destek verebilirdik.
Ama şimdi marjinal grupların saldırıları ve Özgür Özel’in çağrısıyla başlayan olaylar durmak bilmiyor.
Ekrem İmamoğlu hakkındaki iddiaları ve delilleri savcılıklara sunan bizzat CHP’lilerin kendisi.
Devletin bu işte hiçbir dahli yokken, devleti karşılarına almaya çalışmaları bizi ve bizim gibi düşünen herkesi üzüyor.
Bu mesele, İmamoğlu’na yapılan haksızlık boyutunda kalmalıydı.
Eğer iddialar asılsızsa, onu savunmak gerekirdi.
Gerçekse de cezasını çekmesi gerekirdi.
Şimdi sessiz kalmak en doğrusu.
Olaylar büyümesin, içinden çıkılmaz bir hale gelmesin.
Türkiye’nin her yerinde sağduyu hakim olmalı.
Aksi takdirde, 80 öncesi yaşadığımız kaosa geri döneriz ve bu ülkeyi ciddi anlamda geriye götürür.
CHP’lilerin büyük bir kısmı avukat.
Adalete en çok güvenmesi gerekenler de onlar.
Ama bunu bir siyasi propagandaya çevirdiler.
Üstelik seçim bile yokken.
Bu, açık bir şova dönüştü.
Ekrem İmamoğlu;
25 yıl önce bir şiir yüzünden cezaevine giren ve bugün Türkiye'yi yöneten Recep Tayyip Erdoğan’a özeniyor.
Ama unuttuğu bir şey var.
O dönem Erdoğan, halkı sokağa dökmedi.
Herkesi sakinliğe davet etti. “Adaletin kestiği parmak acımaz.” dedi.
Ama bugün, marjinal gruplar sokakları ateşe veriyor.
Ülke korkuya sürükleniyor. Bu kaos ne İmamoğlu’na ne de CHP’ye kazandırır.
Ama Türkiye’ye çok şey kaybettirir.
Siyasetin Yeni Yüzü: Kışkırtma mı, Sağduyu mu?
Siyaset, toplumları birleştirmek için mi var, yoksa ayrıştırmak için mi?
Son günlerde yaşanan olaylar, özellikle de CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in mitingde sarf ettiği sözler, bu soruyu yeniden gündeme getirdi.
"Meydandamı kalalım yoksa burayı terk edip, Bozdoğan Kemeri’ne gidelim, polisle çatışalım diyenler el kaldırsın" cümlesi, siyasetteki gerginliği daha da artırdı.
Bugüne kadar birçok siyasi lideri dinledik, sert çıkışlara şahit olduk.
Ancak bir liderin, toplumu sokağa çağıran, polisi hedef gösteren bir üsluba başvurması, siyaset sahnesinde yeni bir kırılma noktası olarak değerlendirilmeli.
Demokrasilerde protesto hakkı kutsaldır, ancak şiddet içermez.
Peki, bu kışkırtıcı söylemlere, CHP içinden neden tek bir eleştiri gelmedi?
Hiç kimse "Bu sözler doğru değil, biz şiddetten yana değiliz" deme gereği duymadı mı?
Eğer bir siyasi parti, demokratik yollarla iktidara gelmek istiyorsa, önce kendi içinde sağduyu ve sorumluluk bilincini oluşturmalı.
Bakın, Aksaray’da protestolar nasıl yapılıyor? Ne polise saldırı var, ne de sokağı ateşe verme çabası.
Halk, demokratik hakkını kullanıyor ama ülkeyi kaosa sürükleyecek söylemlerden kaçınıyor.
İşte muhalefetin öğrenmesi gereken şey tam da bu!
Bu Konuda CHP İl Başkanı Bilal Özdemir'i tebrik ediyorum.
Soruyorum: CHP'nin hedefi Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı yapmak için mağduriyet mi yaratmak,
Yoksa gerçekten Türkiye'ye bir alternatif sunmak mı?
Eğer amaç sadece mağduriyet siyaseti ile oy toplamaksa, bu hem CHP'yi hem de ülkeyi bir çıkmaza sürükler.
Özetle, Türkiye’nin siyasette yeni bir anlayışa ihtiyacı var.
Öfkeyle, çatışmayla değil; sağduyu, birlik ve akılcı politikalarla yönetilecek bir ülke istiyoruz.
Muhalefet, bu gerçeği ne kadar erken fark ederse, kendisi için de Türkiye için de o kadar iyi olur.