Bu yazımdan sonra yine bana çok kızacaklar….
Yine küsüp mail ve watsapp guruplarından çıkaracaklar…
Am ben bunlara çok alıştım etkilemiyor artık beni…
Geçenlerde STK başkanlarımız bir araya gelmiş…
Demek ki bir araya gelebiliyorlarmış hâlâ; toplanabildiklerini görmek güzel.
Toplanmışlar ama keşke konuya girmeden önce bir de “Toplantımız gerçek sorunları konuşmak içindir” diye temennide bulunsalardı.
İnsan umutlanıyor boş yere.
Efendim mesele şuymuş:
Aksaray’ın imajı bozulmuş.
Bizimkiler de dışarı çıktıklarında mahcup oluyorlarmış.
Utanmışlar.
Aaa?
Şok! Şok!
Şaşkınlık!
İnanılmaz bir gelişme!
Ben de sandım ki bugüne kadar “Aksaray Paris’e döndü” haberlerini izliyordunuz da yeni fark ettiniz durumları.
Demek ki değilmiş.
İyi gelişme…
Efendim, şehir dışına çıktıklarında “Aksaray niye böyle oldu?” diye soruyorlarmış.
Bu soruya şaşırmaları bile başlı başına haber.
Ulusal basında Aksaray’la ilgili çıkan haberlerden rahatsız olmuşlar;
“Şehrin imajı bozuluyor, öğrenciler Aksaray’ı tercih etmiyor, memur tayin istemekten çekiniyor.”
İnanılır gibi değil.
Gerçekten mi? Yeni mi fark ettiniz bunu?
Ben de sanıyorum ki memleket güllük gülistanlık, bir tek biz gazeteciler abartıyoruz.
Meğer neymiş:
Ulusal basın bizim haberleri büyütüyormuş…
Canım benim, siz hâlâ ulusal basının ne olduğunu çözemediniz mi?
Bu ülkede ulusal basın “iyi haber” sevmez; skandal sever, abartı sever, kan–reyting ikilisi sever.
Bu yeni bir keşif değil, bin yıllık gerçek.
Ama STK başkanlarımız yeni çözmüş gibi heyecanla açıklıyor:
“Haberlerrr imajımızı bozuyormuş.”
Peki soruyorum:
Bu kadar dertliyseniz bugüne kadar ne yaptınız?
Ben söyleyeyim:
Şehrin imajını bozuyor dediğiniz, ulusal basını tepenizde taşıdınız.
Kanatlarınızın altına aldınız, onlarla iyi geçinmek gibi bir derde düştünüz.
Ama şehri tanıtacak, imajını düzeltecek bir tek haberinizi yayınlatamadınız.
Şehri siz tanıtacaksınız, siz sahipleneceksiniz, siz gözeteceksiniz, ya…
İşte bu gerçeği bildiğiniz hâlde söylemekten çekindiğiniz şey bu.
Ama iş şikâyete gelince maşallah hepiniz birer Einstein!
Bir de en komiği şu:
Her olumsuz olay sorulunca cevap veremiyorlarmış.
“Her gün alkollü sürücü yakalanıyor mu?”,
“Aksaray Teksas’a mı döndü?”,
“Cinayetler bitmiyor mu?”
diye soruyorlarmış.
Ee?
Bu sorular yeni mi geldi?
Bugün mü başladılar?
Dün neredeydiniz?
Ama iş dönüp dolaşıp yine basına gelince herkesin dili çözülüyor.
Şehri dışarıya kötü gösteren haberleri ulusal basın yapıyor.
Peki siz yerel basının varlığından haberdar mısınız?
Hani şu adım atsanız ballandıra ballandıra sizi anlatan, yaptıklarınızı–yapmadıklarınızı yazan, sosyal medya takibi yaparak sizden bir haber verebilmek için çırpınan, gözünüze girmek için her türlü taklayı atan yerel basın…
Değer vermediğiniz, kapılarınızı onlar gelecek diye duvarlarla ördüğünüz yerel basın…
Bazılarının kalemi keskin, eleştiri yapıyor, sorguluyor, gerçekleri yazıyor diye kızdığınız;
küsüp yok saydığınız yerel basın…
Hatta belgesiyle, bilgisiyle, kanıtıyla yaptıkları her habere, her eleştiriye “iftira, yalan haber” deyip çamur atıyor dediğiniz yerel basın mensupları var ya…
Onlar hakkında neden “şehrin imajını kötülüyorlar” demiyorsunuz?
Diyemezsiniz.
Çünkü yerel basın gazetesiyle, televizyonuyla, radyosuyla, internet haber siteleriyle;
her gün trafikte rezillik çıkaran sürücülerin haberini yapmıyor.
Her gün polise hakaret eden, vatandaşı darp eden kendini bilmezlerin haberini yapmıyor.
Olumsuz haberleri süzgeçten geçirip “Bu Aksaray’ın imajını yerle bir eder” diye düşünüyor.
Turizmini, tarımını, üniversitesini, hayvancılığını, kısaca şehrin her şeyini zedelememek için çabalayan yerel basını neden hiç ağzınıza almadınız?
Çünkü yerel basın çalışanları şehrinin itibarını düşündüğü için…
Ama siz?
Tepenize taç ettiğiniz, koltuğunuzun altında taşıdığınız ulusal basının Aksaray’ın imajını zedelediğini yeni fark etmiş olmanıza rağmen hâlâ ulusal basın iş birliğinize devam ediyorsunuz.
Bu şehri savunamayan, anlatamayan, sahip çıkamayan sizlersiniz.
Bu şehir dışarıya kötü görünüyorsa sebebi gazeteciler değil;
kendi memleketinin reklamını yapamayanlar, ulusal basından medet umanlardır.
Eğer gerçekten bir şey yapmak istiyorsanız önce şu iki soruya dürüstçe cevap verin:
Aksaray’ın iyi bir haberini en son ne zaman ulusala taşıdınız?
Aksaray’ı anlatacak bir diliniz var mı, yoksa sadece şikâyet mi biliyorsunuz?
İşte asıl sorulması ve cevaplandırılması gereken soru bu.
Her neyse…
STK başkanlarımız diyor ki:
“Ulusal basındaki haberler imajımızı sarstı.”
Yaaa, gerçekten mi?
Ulusal basın dediğiniz şeyin tansiyonu düşse “Acil cinayet lazım!” diye buzdolabını karıştırdığını bilmiyor muydunuz?
“İyi haberimiz var!” diye kapılarını çalsanız size “Bizde öyle şey yayınlanmıyor, geçmiş olsun.” derler.
Gerçek bu.
“Aksaray’da her gün alkollü sürücü yakalanıyor mu?”,
“Her gün olay mı var?”,
“Aksaray Teksas mı oldu?”
diye soruluyormuş ya…
Ben bayağı merak ettim:
Daha bir kaç ay önce Aksaray Valisi Mehmet Ali Kumbuzoğlu başta olmak üzere hepiniz bu durumdan şikâyet ederken, bir gece ansızın sadece ulusal basına Hamsi Tava Gecesi yapan kim oldu?
Kafelerde, lokantalarda ulusal basınla saatlerce, hatta gün aşırı oturup sohbet eden kimdi?
Siyasetçiler meclis konuşmalarını bile ilk olarak ulusal basına servis eder hâle geldi.
Valilik önemli gördüğü haberi ilk ulusalla paylaşır.
Belediye önemli gördüğü bir bilgiyi ilk ulusalla paylaşır.
STK’lar ilk ulusala haber servis eder…
Eğer ulusalda bu haberler yer bulmazsa yerel basına servis edilir.
Yani ellerinin altında istedikleri gibi kullandıkları bir yerel basın var.
Ne küserler, ne kırılırlar, ne de alınırlar.
Bugüne kadar böyle oldu, böyle sürdü…
Tâ ki “hamsi tava gecesi” sonrasında yerel basın kazan kaldırıp “Orada bir durun!” diyene kadar.
Tabii herkes değil…
Bazıları korktuğu için, işine gelmediği için ya da haber gelmezse yayınlayacak haber bulamayacaklarından korktukları için sustular.
Ama okunurluğu yüksek olan yerel basın mensupları kazan kaldırıp protesto etti;
ulusal basın diyenlerin haberlerini yayınlamayıp programlarına, basın toplantılarına katılmayarak tavır gösterdi.
Ve ne yazık ki bu tavırdan sonra ulusal basının gerçek yüzü ortaya çıktı.
Yani bugüne kadar yayınlanan, Aksaray’ı tanıtan, projeleri aktaran haberleri yayınlayanların yerel gazeteciler olduğu anlaşıldı.
Kısacası…
Hani böyle bayramda halanın görümcesi gelince mecburen ağırlarsın ya, o samimiyette bir ilgi…
Buyrun size imaj çalışması.
Aksaray’ın imajını kim bozdu dersiniz?
Basın mı?
Ulusal mı?
Yerel mi?
Sosyal medya mı?
Hayır efendim…
İmajı bozan, en çok konuşan ama en az iş yapan ekip.
Gülün diye söylemiyorum ama vallahi komedinin içindeyiz:
Bir yandan ulusal basını suçluyorlar,
bir yandan ulusalcılık oynuyorlar.
Bir yandan yereli görmezden geliyorlar,
bir yandan “Sesimizi duyuramıyoruz.” diye ağlıyorlar.
Son olarak bir STK başkanı demiş ki:
“İyi haber yapanlara mobbing uygulanıyor.”
Bak işte…
Bu konuda haklı.
Aksaray’da iyi haber yaparsanız değeriniz olmaz.
Kötü haberi yap; şantaj, tehdit, hakaret et — senden iyisi olmaz!
Ama gel gör ki “iyi haberi niye yayınlamadınız?” diye soranlar, o haberi basına göndermeyi bile akıl edemiyor.
Telepatiyle çalışıyoruz sanıyorlar herhalde.
Bu şehir kendi kendinin imajını düzeltemiyorsa kusura bakmayın ama suç bilgisayarda değil…
Kaydedilmeyen dosyada.
Aslında STK’lar bugüne kadar yapılması gereken sorgulamayı yaptılar.
STK başkanları Ahmet Koçaş, Hamit Özkök, Emin Koçak, Bekir Kaya ve Mahmut Aktürk ellerini taşın altına koyarak, imajı bozulan şehrin daha fazla zarar görmemesi için Aksaray Valisi Mehmet Ali Kumbuzoğlu, Aksaray Belediye Başkanı Evren Dinçer, Emniyet Müdürü, Alay Komutanı ve siyasi partilerle istişarelerde bulunarak çözüm öneri ve destek ziyaretlerinde bulundular.
Ama bu ziyaretlerde masaya yatırılmayan tek şey;
ulusal basına STK’lar, valilik, emniyet, jandarma ve belediyeler tarafından verilen tavizler yüzünden Aksaray’ın bugün bu noktada olduğudur.
STK başkanları çok kıymetli; kıymetli hizmetlerde bulunuyorlar.
Fakat bu konuda ulusal basın kadar STK’lar ve ilin önde gelen idarecileri de suçludur.
Bunu kabul etmeleri gerekir.
Ve son bir tavsiye, Bu konu konunun muhattapları ilede tartışılmalı…..





