Hamsi tava deyip geçmeyin…
Bir tava hamsiyle dostluk kurulmaz,
Bir tava hamsiyle de düzen bozulmaz.
Ama belli ki bir tava hamsiyle “düzeni koruma” hevesine kapılanlar olmuş yine.
Kimine göre masum bir yemek daveti,
Kimine göre koca bir tiyatro.
Ama ben artık masumiyetine inanmıyorum bu sofraların.
Çünkü Aksaray’da bir tava hamsiyle başlayan sohbetlerin,
Arka mutfağında , neler pişirdiğini iyi bilirim ben.
Bir tava hamsiye arkadaşlarını satanlara mı tepki koymalı,
Yoksa bir tava hamsiyle beş ulusal muhabiri kendine bağlayıp zafer kazandığını sananlara mı?
Hangisine kızmalı bilemiyorum.
Ama eminim ki bu hikâyede bir taraf da tertemiz değil.
Aslında mesele hamsi tava değil…
Sayın Valim’den istesek, gönlü geniştir, bize de o ziyafeti verirdi.
Ama mesele, o sofralarda paylaşılan balık değil;
O sofraların arkasında kurulan düzen.
Şirazeden çıkmış bir düzen…
Ve o düzeni şirazeden çıkartanlar,
Şimdi yerellerden intikam alıyor.
Hatırlarsınız, bir önceki Vali Hamza Aydoğdu döneminde de benzer bir sahne oynanmıştı.
Valilikteki bazı “aklı evveller”, yine bir masa kurmuş,
Ulusalları davet etmiş, sözde sorunlar konuşulmuştu.
Tepki gelince bu kez yazılı medyaya dönülmüş,
İnternet haber siteleri ise yine yok sayılmıştı.
Güya internet medyası etkili değilmiş.
Oysa o dönemde Aksaray’ın nabzını tutan da,
Sokağın sesini duyan da,
Halkın derdini yansıtan da bugün olduğu gibi yine yerellerdi..
Ama ne gam...
Vali bey, kendisine söylenenlere inanmış, ardından her yere “ulusal”la gitmişti.
Valilik personeli de ulusallarda çıkan haberleri,
Gmail’den bülten yapıp herkese gönderirdi.
O dönemde günde üç haber yapan valilik,
Şimdi sadece sosyal medya paylaşımı yapıyor.
Valilik O dönem çok uğraştı; ama
Valiyi Aksaray'ın gönlüne kazandıramadı.
Aksaray halkının gönlündeki o güveni, o samimiyeti bir türlü yakalayamadı.
Çünkü bazı şeyler ne bültenle olur, ne basın listesiyle…
Yerel medya günlük Vali haberi yayınlar ,
Ulusal medya sadece sansasyon haberleri veriri.
Bunda ulusal medya temsilcilerinin bir hatası yok.
Ulusal Medyanın yayın politikası böyle
Ben o zaman da aynıydım.
Valilik haberlerini sitemde yayınlamayı yasaklamıştım.
Bazı meslektaşlarım da aynı tepkiyi gösterdi.
Biz yereliz, yerinde dururuz; rüzgârın yönüne göre eğilip bükülmeyiz.
Verdiğimiz rahatsızlıkta bundandır…..
Ve şimdi görüyorum ki, aynı film yeniden gösterime girmiş.
Senaryosu eski, senaristi oyun yazarı aynı
Sadece oyuncuları değişmiş.
Ama sahne aynı, replikler aynı: “İyi şeyler olacak…”
İnanmak isteyen inanır,
Bana göre sadece dumanın arkasında gizlenen bir pişirme taktiği bu.
DHA, İHA, TRT, ANKA, AA… ulusalın beş temsilcisi bir masada.
Diğer Ulusallarda davet edilmedi ne gariptir ki!!!
“Yereller davet edilmedi” denilince şaşıranlar var.
Ben şaşırmadım.
Çünkü biliyorum ki bu oyunun asıl amacı,
Yereli medyayı, ulusal medyayı ve yazılı medyayı karşı karşıya getirmek.
“Bakın, onlar geldi; siz gelmediniz” dedirtmek.
Böylece hem iç hesaplaşma yaratmak hem de ulusalların kanatları altına sığınmak.
Ama bu kez plan tutmadı.
Evdeki hesap çarşıya uymadı.
Yerel basın oyuna gelmedi, ulusalı suçlamadı, kimseye kin gütmedi.
Sadece suçlunun nerede olduğunu fark etti:
Valiliğin içinde, masa başında, hamsi tava sosuna bulanmış bir düzenin içinde.
Ben yerel basınım.
Beni yok sayarsanız, ben de sizi yok sayarım.
Çünkü bu şehirde biz olmadan sesiniz duyulmaz,
Yazınız okunmaz, hikâyeniz tamamlanmaz.
Kendinizi halka anlatamazsınız.
Bugüne kadar olduğu gibi…
Bu şehirde kalem yerelden doğar, gerçeği de yerel yazar.
O yüzden Sayın Valim;
Siz hamsiyi pişirirken, farkında olmadan köprüyü yakıyorsunuz.
Ve ben size dostane bir uyarıda bulunayım:
O köprünün dumanı, bir gün sizin de pencerenizden içeri dolacak.
Ve bu senaryoyu yazanlar Hamza valide olduğu gibi, sizde de başarılı olacaklar.
Bal tutan parmağını yalar.
Siz gidersiniz, onlar yeni geleni kendi istedikleri gibi şekillendirir.
Biz yine kaldığımız yerden devam ederiz….