Ahlaki bir şeyler öğrenmek için birçok insan emek ve zaman harcamıyor. Dahası insanlığı ve adaleti umursamayanlar, cin olmadan adam çarpmaya kalkıyor. CAHİL mutlu yaşamına devam ediyor. Ahlakı, adaleti ve insanlığı önemseyenler, bunlarla yaşamaktan büyük ızdırap çekiyor. Bu durum ülkemizin kültür birliğini kuramadığını ve birçok eksiğinin olduğunu gösteriyor.
Ülkemizde hakikata ve adalete ulaşmak hemen hemen imkânsız halde. Doğru kim- eğri kim, çalan kim, doğrunun ve eğrinin yanında olan kim, karıştı. Böyle bir ortamda dürüst ve adaletten yana yaşamak ve nesillere iyi örnek olmak hiç de kolay olamıyor.
Gözünüzün içine bakarak yalan söyleyene, iftira edene, hırsızlık yapana yalan söylüyorsun, iftira ediyorsun, hırsızlık yapıyorsun diyemiyorsun, çünkü suç. Yalan söyleyenden, iftira edenden, hırsızlık yapandan ispat istenmiyor, diyenden isteniyor. Böyle bir ortamda nasıl dürüst kalınır, geleceğin nasıl teminat altına alınarak yaşanır?
Yalan söyleyene, çalana ses çıkarmamak inancımıza, kültürümüze ve geleneklerimize göre günah. ‘’…Hak karşısında susan dilsiz şeytandır’’ diyen dinimizin gereğini bile yerine getirmekten aciz kalıyorsunuz. Dolaysıyla vicdan azabından kahroluyorsunuz. Dahası, yalan söyleyen, iftira eden, çalan toplumda, saygınlık kazanıyor, zengin oluyor, ciddi makamlara geliyor. Toplum için bunlar zararlı ve bir asalak diyemiyorsunuz. Desenizde sesinizi kesmek için her şeyi yapıyorlar.
Doğruyu söylemek ne kadar tehlike taşırsa taşısın; namuslu ve dürüst insanlar asla susmamalıdır. İnançları, vicdanları, ahlak ve insanlık anlayışları onları durdurmamalıdır. Halkımızın daha mutlu yaşamasının tek yolu budur. Bu kutlu yolda sayının mutlaka artması lazım. Bu millet SEĞMEN ruhludur. Seğmen, ‘’ Kızıl günde’’ yani dar günde ortaya çıkıp görev yapanlar demektir. Aynen İstiklal Harbinde olduğu gibi. Şu anda da buna ihtiyaç var.
Yanlış yapanlar için ne yazık ki toplumdan yeterli tepki gelmiyor. Sadece çalan kılıfına uyduruyor denilip geçiliyor. İnsanlar sadece haksızlığa uğradığında feveran ediyor ama kimseler aldırmıyor. Konuyla ilgili gerçekleri bilenler de susuyor. Sustukça sıranın kendine geleceğini hesaplamıyor.
En mühim ahlaki zorunluluk, BİLME ve GÖRME mecburiyetidir. İnsanlar gerçekleri bilme ve görmeden uzaklaştığı sürece, cehalet ve umursamazlık daha da artacaktır. Şahsımız, ailemiz, ülkemiz ve insanlık için canı gönülden çabalamayıp; sadece yöneticiyi tenkit ve dedikodu ile bir yere varılamıyor. Haksızlık, adaletsizlik, yolsuzluk, hırsızlık, ayırımcılık karşısında, susmalı mı, konuşmalı mı? Esas nokta bu.
Çıkar yol, toplumun güvendiği, inandığı kişileri göreve getirmek ve takip etmektir. Güvenin önemli ölçülerinden biri, ayak oyunlarına bulaşmayanlardır. Güvenilir, önderlik yapacak insanımız var. Bunları öne çıkarmak zahmetli ve zordur. Hayallere, uydurulmuş hikayelere inandırmak kolaydır. Kuşatılmış cehaletle boğuşan ülke olmaktan kurtulmak için birlikte çok çalışmalıyız.
HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA