Kapitalim basitçe nedir? Sermaye anlamına gelen Latince ‘’capitale’’ kelimesinden türetilmiştir. Üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan ticaret ve endüstrinin; bireyler, şirketler veya özel girişimlerin kontrolünde bulunduğu ve devlet müdahalesinin sınırlı olduğu bir ekonomik sistemdir. Ülkeler bazında baktığımız da kapitalizm; Bir ülkenin bir başka ülkenin artı ürününü veya artı değerini doğrudan veya dolaylı olarak kendisine aktarması yani sömürmesidir. Maalesef Türkiye, yıllardır iç ve dış kapitalizmin etki alanından çıkamamıştır.
Türk Milleti, iyi örgütlendiği zamanlarda güçlü devletler ve imparatorluklar kurmuş, örgütlenmemiş veya iyi örgütlenememiş toplulukları idaresi altına almıştır. Aynı milletin 1800’lerden itibaren örgütlenmesinde gedikler açılmıştır. İmparatorluğun yönetimde ki ehliyetsiz kişiler açılan gedikleri görmemiş veya görmek istememiştir. İmparatorluk, yüz yıl içinde emperyalist güçler tarafından parçalanma noktasına getirilmiştir. Nihayet parçalandığı gibi egemenliğini de kaybetmiştir. İstiklal harbiyle Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Cumhuriyet geçen yüz yılda kendini her türlü saldırılardan koruyacak örgütlenmeyi maalesef tamamlayamamıştır. Dolaysıyla kapitalistlerin, emperyalistlerin oyun, hile ve saldırılarına içerde ki işbirlikçilerde katılmışlardır. Saldırılar karşısında özellikle ekonomide ciddi sıkıntıya düşülmüş halende sıkıntı devam etmektedir.
Kapitalizmin etki alanından çıkılmasının tek yolu, milli ekonomik sistemi yerleştirmektir. Türkiye, ancak o zaman kapitalistlerin, emperyalistlerin, Siyonizm’in saldırısından kurtulur. Bu sıkıntılı ve zor dönemden, makul şartlarla çıkmak için demokratik ve milli döneme geçmek gerekmektedir. Olayı çözmek için önce iktidar ve muhalefet birbirini suçlamayı, iftirayı bırakmalıdır. İktidar hesap verme bilinciyle hareket etmelidir. Hesabı, muhalefete ve 85 milyon Türk Halkı’na vermelidir. Ben yaptım oldu düşüncesiyle hareket edildiğinde, sistemin adı demokrasi değil, otokrasi olur. Muhalefette yıkıcı değil yapıcı, şovmen değil gerçekçi olmalıdır. Aksi halde kapitalizmin, emperyalizmin, Siyonizm’in ülkeden yok edilmesi hayal olur.
Cumhurbaşkanı, başbakan indirmek, başbakan ve bakan asma sözlükten kaldırılmalı. Bilim, sanat adamlarını yaftalama, ehliyet ve liyakate saygısızlık yok edilmelidir. Bunlar ülkeye yıllar kaybettirmiştir. Ekonomik kayıpların yanında, telafisi kolay olmayan sosyal ve kültürel yaralar açılmıştır. 1950’de Kore’den biraz iyi olan Türkiye, Güney Kore’nin ciddi şekilde gerisine düşmüştür. Üstelik Güney Kore’nin imkanları, Türkiye’nin imkanları yanında devede kulak kalıyor. Güney Korel’iler birbirini sevdi, çok çalıştı ve iyi idare edildi. Biz birbirimizi yeteri kadar sevmiyoruz, çok çalışma bir yana yeteri kadar çalışmıyoruz. Bu çalışmayla da yeterli üretim yapamıyoruz. Dolaysıyla kapitalizme, sömürüye kapı açıyoruz.
Yeter artık söz milletinse, millet maddiyatçı kapitalizme, ahlaksızlığa karşı. Özüne dönmek için çırpınıyor. Siyasetçiler kayıkçı kavgasını bırakıp, halkın hislerine tercüman olmalıdır. Yeter artık particiliği ideal olmaktan çıkarma süresi çoktan geldi geçti. Ülkede yüzlerce parti kuruldu sayısı, Afganistan’dan fazla. Kurulan partilerin yüzde doksan beşi parti mezarlığında yatıyor. İnsanlar anlaşıp ülke için birlikte çalışmayı, sindiremiyor. Bu nasıl bir ego, nasıl bir kibir? ülkenin, kendine benzemeyenlere muhtaç olmasından adeta zevk alıyor? Kara propaganda yaparak milli birliği bozuyor? İşte Türkiye’de kapitalizmin, emperyalizmin, Siyonizm’in ülke insanlarının başına getirdiği felaket.
Kapitalist sistemde, insanlar paraya, bağımlı hale geliyor. Ahlaksızlık, haksız kazanç, çalma- çırpma normal karşılanıyor. Daha çok kazanmak için inançtan, kültürden, soy-soptan taviz vermeye başlanıyor. Bu gidişle inanç, kültür ve ahlakın özünün çoktan gittiği, kabuğunun kaldığı görülü. O zaman toplum çökmeye başlar. Buna hiçbir doktor, çare bulamaz, çöker ve sonunda köle olur. Canlı örnek; Suriye, Irak, Afganistan ve Libya’dır. Ürdün ve Lübnan sırada.
HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA