Bir toplumun payidar olabilmesi için, korkunun umudu yok etmemesi, umudun korkuyu yenmesi lazım. Türk toplumu, tam ortadan ikiye bölünmüş, iki tarafta da hem korku hemde umut var. Dolaysıyla iki tarafta ikilem içinde kaldığından tedirgin ve umutsuz. Tarafın birinin doğru ve iyi dediğine diğeri yanlış ve iyi değil diyor. Eşit bölünmeye itiraz eden olabilir, 48’e 52 olarak ikiye bölündüğü, 2023 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminde tescil edildi. Taraflar karşılıklı, fikir ve görüşlerine saygı bir tarafa birbirini tehlike görüyor. Buda toplum için en büyük talihsizliktir.
Bütün toplumlarda konjonktür içinde farklı görüşler, her toplumda vardır ve normaldir. Türkiye’de, farklı görüş değil fikir ayrılıkları mevcuttur. Fikir ayrılıklarını canlı tutan halk değil parti başkanlarıdır. Canlı tutmaları ile yetinmiyorlar bütün güçleriyle de destekliyorlar. Fikir ayrılıklarından kasıt, Anayasadaki değiştirilemez maddelerin ve ÜNİTER yapının vede mevcut sistemin değiştirilmesi, merkezi yönetimin zayıflatılarak bölgesel yönetimlerin güçlendirilmesi vs. gibi.
Bu tip değişim istekleri çok ciddi bir konudur. Türk Halkı ikna edilmediği sürece Cumhurbaşkanlığı ve Meclisin onaylaması ile böyle bir değişim, asla doğru olmaz. Türk Halkı’na sorulurken konuyu değiştirmeden bütün açıklığıyla, dolandırmadan dikine ne yapılmak istendiği açıklanmalıdır.
Özellikle doğu toplumları, egoisttir, efsaneden hoşlanır, masalsız yaşayamaz. Türkiye’nin de bir ayağı ile beyninin yarısı doğuda, diğer yarısı batıdadır. İyi anlatılan hikâye ve masalın arkasından tereddüt etmeden gider. Aynı zamanda kaderci ve taklitçidir. Bilim ve aklı kullanma oranı oldukça düşüktür. Okuma ve yazma son derce azdır. Dolaysıyla birilerinin arkasından gitmeyi sever. Sorgulama düşüncesi ve cesareti yoktur. Adetlerle yaşar, uysallıktan hoşlanır, kuvvete yaslanmayı sever.
Ülkemizde, iki grupta birbirini dış güçlerle iş birliği yapmakla suçluyor. Elbette dış güç gerçeği var. Ama, siyaseti yönetenler kalenin içinin birliğini bozuyor. Hatta kale surlarından delikler açıyor. Dış güçler ve onlara bağlı çalışanlar da o delikten rahatça girip, çıkıyor. Kaleden delik açmakla da kalmıyorlar, kapıları açıyorlar. Bu olumsuzluğun tek çaresi, Cumhurbaşkanının başkanlığında, gurubu bulunan parti başkanları, Milli konularda kararlar almalı ve alınan kararlara harfiyen uyulmalıdır
İstiklal Marşımız, ‘’ Korkma…’’ diye başlıyor, ‘’ …Sönmez yurdumun üstünde tüten en son ocak’’ diye devam ediyor. İki gurup birbirini korkutarak pes ettirmeyi düşünüyor. Siyasetinizi yapıyorsunuz, gençliği alet ettiğinizin ve harcadığınızın farkında mısınız? 1980 öncesi, siyasi gurupların çatışmasından 4.500 genç öldü, bir o kadarı da özürlü ve sakat kaldı. Anne ve babalar halen ağlar. O gün de bugün de siyaset yapanların keyfinde zerrece üzüntü ve pişmanlık görülmedi. Barıştılar, kaynaştılar birlikte hükümet kordular. Dolaysıyla gençlerin boşuna öldüğü apaçık ortaya çıktı.
Cemil Meriç: ‘’ Evladım, bu memlekette sağcı, solcu yoktur, gerici, ilerici yoktur. Bu memlekette namussuzlar ve namuslular vardır. Siz namusluların safında yer alın. Göreceksiniz çok kalabalık olacaksınız. Bütün budalaların başına gelen en büyük bela, fikirlerle ilgilenmemeleridir. Ve can sıkıntısından kurtulmak için sürekli olarak gerçekliklere ihtiyaç duymalarıdır. Fakat gerçeklikler ya tatmin edicilikten uzak ya da tehlikelerle doludur. Düşünce dünyası sınırsız, zararsız ve sakindir.’’ Diyor.
Cengiz Aydoğdu: ‘’… Hülasa milletin kültürü ve iradesi ülke yönetiminde fonksiyonel değilse orada, çözülmesi gereken hayati meseleler var demektir.’’, ‘’… Milli kültür değerlerinden bağımsız işleyebilen bilen bir devlet mantığı dünyanın hiçbir yerinde uzun ömürlü değildir.’’ Filozof Platon (Eflatun): ‘’ Korumakla görevli olanların, yıkmaya çalıştığı bir devleti kimse kurtaramaz.’’ Siyaset yapanlar ve bürokratlar, Cemil Meriç, Cengiz Aydoğdu ve Platon’un sözlerini iyi okusa çok şey değişir. HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.