Biliyorum, bu yazıdan sonra birçok muhtar bana kızacak.
Hiç sorun değil…
Çünkü ben yıllardır zaten çoğu muhtara kızıyorum.
Ama artık konuşmanın vakti geldi.
Çünkü “muhtarlık” dediğimiz kurum, şehir merkezlerinde, ilçelerde, belediyelerin olduğu yerlerde çoktan işlevini yitirdi, resmen angarya haline geldi.
Eskiden ikametgah ilmühaberi, adres tescili, nüfus kâğıdı sureti… bunlar muhtarlardan alınırdı.
Şimdi?
Hepsi e-Devlet’te… İki tık, işlem tamam.
E peki, madem bu işler artık bilgisayardan yapılıyor, o zaman muhtar ne işe yarıyor?
Devletin kasasından her ay maaş, sigorta primleri, vergiden muafiyetler, çeşitli imtiyazlar…
Karşılığında elle tutulur bir hizmet var mı?
Açık konuşayım: Yok.
Hatta daha beteri var: Bazı muhtarlar belediyenin çalışmasını engelliyor, emniyetin işini zorlaştırıyor, valiliğin hizmetlerini baltalıyor.
Mahallesinde olup bitenden haberi olmayan, uyuşturucu trafiğinin, suç makinelerinin, hırsızların en sevdiği meslek mensubu haline gelen muhtarlar var.
Çünkü görmüyorlar, duymuyorlar, ihbar etmiyorlar.
“Mühür benim, mahalle benim, dolayısıyla kral benim” havasına giren öyle muhtarlar gördüm ki… Bu kurumun şehir merkezlerinde derhal kapatılması gerektiğine inancım iyice pekişti.
Hizmeti kim getiriyor? Belediye.
Güvenliği kim sağlıyor? Emniyet.
Resmi belgeleri kim veriyor? E-Devlet.
O zaman muhtar ne yapıyor?
Çoğu, oturduğu yerden sosyal medya paylaşımı yapıyor, iki fotoğraf veriyor, sonra da belediyeye ve valiliğe akıl veriyor.
Hatta mahallede birkaç muhalif varsa, onları yanına alıp “hizmeti durdurma” şovları yapan muhtarlar bile gördüm.
Bizzat şahit oldum!
Bir de gece 23.00’ten sonra açılan muhtarlık bürolarında “içki alemleri” yapıldığına dair ciddi ihbarlar geliyor.
Burası devletin kurumu mu, yoksa kahvehane mi?
Bu mudur “mahalleye hizmet”?
Kusura bakmasınlar ama bugünün şehirlerinde muhtarlık, sadece devlete yük.
Köylerde muhtarlık olsun, eyvallah.
Çünkü köyde belediye yok, bazı hizmetleri muhtar yapar.
Ama Aksaray gibi her mahallesinde belediye hizmeti olan, güvenliği emniyetin sağladığı, teknolojinin her işimizi hallettiği şehirlerde muhtarın bir işlevi kalmamış.
Bu muhtarlara verilen maaş, sigorta ve imtiyazlar devlete yük olmaktan başka bir şey değil.
O parayı emekliye verirsin, insanların duasını alırsın.
Kadın muhtarlarımızı tenzih ediyorum; çoğu modern, vizyoner, mahallesine dokunan çalışmalar yapıyor.
Aşure günü etkinlikleri, askıda ekmek kampanyaları, ihtiyaç sahiplerine yardımlar, çocuklara kitaplar…
Birkaç erkek muhtar hariç, bunu yapan başka muhtar görmedim.
Geri kalanlar?
Sürekli şikayet…
“Validen randevu alamıyoruz, belediye başkanıyla görüşemiyoruz, emniyet bizi tınlamıyor…”
Ama mahallesindeki aç insanı, yardıma muhtaç çocuğu, yıkık dökük evi görmeyen bir muhtar, neye yarar?
Mahallesine yapılan parkı istemeyen, yapılan hizmeti kaldıran muhtar da gördüm.
Hep “bana, bana, rabbena” diyen muhtarlar…
Bu yüzden diyorum ki; hükümet artık vatandaşın sesini duymalı.
Şehir merkezlerindeki muhtarlıklar kapatılmalı.
Türkiye’nin sırtındaki bu kamburdan kurtulmalı.
Çünkü artık herkes biliyor: Muhtarlık, şehirlerde hizmetin değil, engelin adı haline geldi.