Türkiye’de yöneticilerin alışkanlık hale getirdiği ve becerdiği Ret, İnkâr ve Biattir. Ret, İnkâr ve Biatın gerçekleri yok edemeyeceği idrak edilememektedir. Yönetim kadrolarında ve siyasette bulunanların, (istisnalar hariç) hırsı, kindarlığı ve cahilliği, gerçekleri görmelerine engel olmaktadır. Dolaysıyla vatan sevgisini, insana saygıyı istismar ederek ‘’ Milli Birliği’’in zedelenmesine yol açıyorlar.
Türkiye’de 1. Mesele: 100 yıldır Ret, İnkâr ve Biata maruz kalan, Sultan Abdulhamit ve Atatürk’tür. Tarihte yerini almış bu merhumlar, siyasi çıkar sağlamak için kullanılmamalıdır. Millete zamanın şartlarına göre hizmet eden kıymet oldukları kabul edilmelidir. Tarihi şahsiyetlere sevgi ve saygı duymak bir vefa borcu olup tarihini kabul etmektir. Tarihini kabul etmeyen milletler düşünülemez vede iflak olmaz.
2. de Kürt meselesidir. Devlet Bahçeli’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti)nin Eş Genel Başkanı, Tülay Hamitoğulları ile diğerlerinin elini sıkması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ının bu hareketi desteklemesi ve daha ileri gidilmesinin gerektiğini net bir şekilde ifade etmesi, seçim endeksli değilse gerçekten fevkalade olumlu bir gelişmedir.
3. ALEVİ meselesidir. Bunun kökleri 500 yıla dayanmaktadır. 500 yıldır öp öz Türk olan alevi vatandaşlar sıkıntı çekmektedir. Ne kadar asiller ki devletlerine karşı isyan ve bölücülüğe teşebbüs etmeyerek acı çemesini bilmişlerdir. Çok partili sisteme geçildikten bu yana aralıklar hariç 75 yıldır ülkeyi yöneten sağ iktidarlar OY korkusundan çekilen acıları görmezden geldiler. Ve halen devam ediyorlar.
Sultan Abdulhamit, Atatürk meselesi ile Alevi meselesi kansız; Kürt meselesi ise kanlı bölücü hareketlerdir. Birini diğerine tercih söz konusu olamaz. Çünkü Üçüde içeride birliği, dışarıya karşı bütünlüğü ve ‘’Milli Birliği’’ zayıflatmaktadır. Üç konuda siyasete alet edilmeyecek kadar önemlidir. Elbette Akan kanı durdurmanın önceliği var. Akan KAN durdurulmalı, kandan beslenme bitirilmelidir. Tarihte ve hayatta var olan hiçbir sorun Ret, İnkâr ve Biatla halledilememiştir. Bütün bölücü ve kışkırtıcı hareketler oturulup müzakereyle sonlandırılmıştır. Gerçek Türk ve Kürtlerin dileği budur.
RET: Bir şeyi yapmak ya da almak istemediğini bildirme, bir şeyi geri çevirme, kabul etmeme, bir şeye karşı çıkma. İNKâR: Bir şeyin gerçek ya da doğru olduğunun kabul etmemek demektir. BİAT: Bir kimsenin yönetimini tanıma. Türkiye’de, Ret, İnkâr ve Biat oldukça yaygın hale geldi. İnsanlar, bilmeden ve incelemeden rahatlıkla uyguluyor. Ülkenin yıkımına ve geri kalmasına yol açan Ret, İnkâr ve Biatten hızla kurtulunmalı, bilim ve gerçek kabul edilip, çağa uyum sağlansın. Ömer Hayyam’ın dediği gibi, ‘’ Ya sırtımıza alıp taşıyoruz ya ayağımızın altına alıp eziyoruz. Ögrenmedik bir türlü yan yana yürümeyi…’’
Ülke ’de insanların ağzının dolusu yalan yanlış bir şeyler konuşarak, birbirini karalaması ve küçük düşürmesi uzun yıllardır devam etmektedir. Yalana, dolana ihtiyacı olmayanların bu duruma müsaade etmemesi gerekir. Bunlar Ülke siyasetinde söz sahibi olanlar, Partileri, Sivil Toplum Örgütlerini, Tarikat-Cemaatleri yönetenler, şehirde önder sayılanlar ve üst düzey bürokratlardır.
Geçmişi gizleme veya silme, yeniyi abartma, geçmiş ve mevcut durum üzerinden kavga etme kahramanlık ve hizmet sayılıyor. Bize göre tam tersi cahillik ve edepsizliktir. Fikir ve ideal sahibi olmayanlar münafık olur, bu da bölücülük sayılır. Kavga çıkaran siyasetçi ve yöneticiler, uzaydan gelen mahluk gibi, ülkenin gerçeklerinden habersiz, bilim ve ahlak kapısını hiç açmamış hababam sınıfına dahildirler.
Bu sınıfa giren idarecilerle siyasetçiler öyle maharetliler ki; Cumhuriyeti, milliyeti, inancı kullanmak için mecralarından çıkarıp tanınmaz ve anlaşılmaz hale getirmeyi beceriyorlar. Bunların iyi bildiği şey günün 24 saatinde en az 24 tane konu bularak, kafaları karıştırarak yönetimde kalmaya çalışmaktır. Düşünmezler ki hiçbir siyasetçi ve idareci dilediği kadar yönetimde kalamaz. Ne kadar çabalasa da gider.
HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.